Nedendir
bilmem, Kastamonu'nun ilçeleri arasında İhsangazi'nin yeri ayrıdır bende.
İlçeyi ortadan ikiye bölen bir caddesi, caddenin iki tarafında ticari
işletmeleri, tek katlı betonarme çoğunluklu evleriyle tipik bir mahalle
kıvamında olmasına karşın, İhsangazi her zaman ziyadesiye sinematografik
gelmiştir bana.
İlimize bu
yıl 5'inci kez gelen Gezici Film Festivali'nin etkisiyle artan memleket sevdam,
beni bu cumartesi günü İhsangazi yoluna düşürdü. Gezici Film Festivali,
memleketim Kastamonu'ya dolu dolu bir programla geldi ve tam 4 gün boyunca
burada izleyicileriyle buluştu.
Yönetmen Ahmet Boyacıoğlu ve Zeki Demirkubuz, festival kapsamında düzenlenen söyleşilerde Kastamonu'ya olan güzel düşüncelerini ifade etti. Boyacıoğlu ve Demirkubuz söyleşileri memleketime olan sevgimi perçinledi.
Beni en çok etkileyen filmlerin baş mimarı yönetmen Zeki Demirkubuz, düzensiz bir uykusunun olduğunu, çok uyuduğunu ancak
Kastamonu'ya geldiğinde kendisini uyku tutmadığını söyledi. Çünkü, kendi
ifadeleriyle, uyuduğu her dakika sanki bir şeyler kaçırıyordu. Kastamonu
onu uyutmuyor, heyecanlandırıyordu.
Tepeden tırnağa aşık olduğum Kastamonu, bu hafta sonu beni de uyutmadı.
Sabahın ilk ışıklarıyla en yakın ilçelerden biri olan İhsangazi'ye gitmek üzere
evden ayrıldım.
Sonbaharı uğurlamaya, kışı karşılamaya hazırlandığımız şu zamanlarda, doğa ana alabildiğine cömertliğiyle, tüm renkleriyle kucakladı beni. Yaprağını dökmüş
ağaçlar, her gün üzerlerine doğan güneşe değin uzanıyor; ben ise o muazzam
tabloyu izliyorum yol boyu.
Manzara biraz da üretken kılıyor tabii:
"Ağaçlar,
Birbirinden farklı farklı.
Aynı topraktan besleniyorlar,
Yan yanalar.
Bazı zaman yaprak döküyor,
Bazı zaman yemyeşiller,
Aynı gökyüzü altında.
İnsanlar,
Farklı farklı
Farklı sevinçlerden, üzüntülerden besleniyorlar
Yan yanalar, bazı zaman.
Kimi zaman su sızmıyor aradan
Kimi zaman arada dağlar, denizler.
Farklı zamanlarda, farklı duygular sarıyor bizleri.
Lakin geçmişimizde de geleceğimizde de
ortak bir toprak
toprağa sarılmalıyız
çok güzel çiçek açarız"
İhsangazi'ye giderken, yolunuzun sol tarafında kalan
Karaçomak Deresi, her mevsim kendine hayran bırakacak bir biçimde selam veriyor. Selamına, aleyküm selam demek üzere, araçtan inerek çamurlu yollarına yayan bir şekilde kendimi bıraktım.
Bıraktım, yürüdüm ve manzaraya
daldım, Nazım'a gitti aklım: "Yaşamak, bir ağaç gibi tek ve hür/ ve bir
orman gibi kardeşçesine."
***
Karaçomak'ın selamını aldıktan sonra tekrar düştüm İhsangazi
yoluna. Oturdum köy kahvesine. (Keşke burada da fotoğraflar çekseydim...
Samimiyete gölge düşürmesin diye buna yeltenmedim.) Siyah renkli demir
iskeleti, 3 sıra dikdörtgen şeklinde kesilmiş çıra renginden sırtlığı
olan iskemleye oturdum. 50 metrelik bir mekanın ortasına kurulmuş sobaya
sırtımı, yaşlı amcalara yüzümü döndüm. Halden anladılar, kimlerdensin dediler,
koyu bir sohbete koyuldum. Bir asra yakın hayat hikayelerini, olmazsa olmaz askerlik
anılarını dinledim; memleket meselelerinden birkaç hasbihal işittim, öğütlerimi
heybeme doldurdum, çay bardağını son bir kez ağzıma götürdüm, eyvallah dedim,
yine gel dediler, veda ettim.
Büyüklerimizin geçmişte yaşadıklarını, şimdi hayata nasıl baktıklarını hafızama kaydettim.
Dönüş yolunda doğa anaya bir kez daha teşekkür ettim. Bir günlük bu seyahatin ardından, kendime söz verdim, bir daha oralara
gideceğim.
Not: Yüklediğim fotoğraflar telefonla çekilmiştir. Profesyonel çekimler ise arşivimde yerini almıştır. Aşağıda kısa bir film bulunmakta, filmin çekimi ve kurgusu da telefonla yapılmıştır.